Ülker işçileri anlatıyor – II
Üç gün önce basında şaşalı bir haber vardı. Ülker dünya bisküvi devi United Biscuits’i satın almıştı. Bu haberden tam bir hafta önce ise sendika değiştirdiği için işten atılan Ülker işçilerinin haberi gelmişti. Tabii şaşalı haberlerin gölgesinde onların seslerini duymak zor!
Yukarıdaki sözler Hayat tv’de katıldıkları bir programda yaşadıkları zulüm sistemini anlatmaya çalışan Ülker işçisi Mustafa Çakar’a ait. Fazla yük taşıdığı için fıtık olan, fazla mesailerden kendilerine ailelerine vakit ayıramayan, psikiyatrik rahatsızlıklara yakalanan, haksızlığa itiraz ettiklerinde psikolojik baskı gören, bağlı oldukları sendikaların işverenden yana tavır takındığı işçilerin hikayeleri fazlasıyla tanıdık. Ama onlar haklarını savunmak için direnişe geçerek tüm bu alışmışlıkta bir kıvılcım çaktılar. Bu kıvılcım aslında o kadar büyük şeylere tekabül ediyor ki! Yine Mustafa abinin kendi ağzından dinleyecek olursak “Ben 2 gündür direnişteyim ama o 15 yılın ağırlığı kalktı üzerimden. Kendimi özgür hissediyorum. Normalde işyerinde cep telefonu taşıma yasak. Belki ufak bir şey ama iki gündür telefonumun sesi açık o bile bana bir güzellik verdi”
Sizleri bu güzel söyleşiyle baş başa bırakırken “peki, işçiler nasıl mücadele etmeli?” sorusuna işçilerden Murat Topal abinin içimizi ısıtan “Birlik ve beraberlik olmalı. Birbirimizi sevmek zorundayız” cevabının altını çiziyoruz. Çünkü bir kitapta bir işçi önderinin söylediği gibi: “Ortak çıkarları olan insanlar değil, birbirini seven insanlar örgütlenir ve kolektif eyleme geçerler.”[1]
[1] Demet Dinler, İşçinin Varlık Problemi, sf. 132.